25 Şubat 2017 Cumartesi

YANLIŞ ANLAŞILMIŞ BİR KURABİYE - KAVALA KURABİYESİ


Edirne'yi ziyaret ettiyseniz çarşıda, pazarda, her yerde "Kavala Kurabiyesi" satıldığını görürsünüz. Bunun Edirne'ye has olduğu ve geleneksel olduğu söylenir. O zaman adı niye Edirne Kurabiyesi değil de Kavala Kurabiyesi ? 

Karayolu ile Yunanistan'a gidenler bu kurabiyelerin orijinallerinin aslında Kavala civarında üretildiğini ve satıldığını bilirler. Bu durumda doğrusunun Kavala kurabiyesi olması gerekmez mi ?Gerekir ama... aslında Kavala Kurabiyesi de değildir ki. Çünkü ilk olarak Kavala'da değil Kavala'ya yakın Nea Karvali'de (Yeni Karvali) üretilmiştir. Yunanistan'da zaten Nea Karvali Kurabiyesi olarak bilinir. Yani Edirne'nin geleneksel Kavala kurabiyesinin aslında ne Edirne ile ne de Kavala ile ilgisi vardır. Yani bu muhteşem lezzet Yunanistan'ın Nea Karvali bölgesine aittir...mi?

Nea Karvali

Biraz öyle biraz da değil. Nea Karvali bölgesi Kurtuluş Savaşı sonrası ile mübadele sonucunda Türkiye'den gelenler ile iskan edilmiştir. Türk egemenliği döneminde Çırpıntı Çınar köyünün bulunduğu bölgeye Aksaray'ın bugün Güzelyurt olarak bilinen ilçesinde yaşayan Ortodoks Karamanlılar yerleştirilmiş. Hamur işleri ile ünlü olan Nea Karvali sakinleri bugün dahi Anadolu Türk geleneklerini sürdürmekte ve dini günlerde şamanist öğeler taşıyan kutlamalar yapmaktadır. Güzelyurdun önceki ismi de Gelveri'dir. Karvali ile Gelveri arasındaki benzerlik ortadadır. 

Bu günlerde Yunanistan'da da her yerde Nea Karvali kurabiyesi yapılıyor. Ancak ortaya çıkan büyük talep nedeni ile çoğu tanıdık marka bile toplu üretime geçmiş olup eski lezzet kaybolmaya yüz tutmuştur. İyi bir Karvali kurabiyesini tanımlayan şey tabi ki kullanılan malzemedir. Karvali kurabiyesinin en önemli lezzet girdisi de kullanılan yağdır. Piyasada üretilen kurabiyelerin çoğunda margarin benzeri yağlar kullanılırken çok az üretici kurabiyeye tadını veren gerçek tereyağı kullanmaktadır. Bu çerçevede son zamanlara İskeçe'de bulunan Hakan (İsmetoğlu) ve Mustafa (Celalettinoğlu) ustaların yaptığı Karvali kurabiyeleri dikkat çekmektedir. Özellikle İskeçe Karnavalı sırasında adlarını duyuran Hakan ve Mustafa ustaların butik üretimi sayesinde, orijinal tarife uygun kurabiye yiyebilirsiniz. 

Bir sonraki İskeçe ziyaretinizde aklınızda olsun.😊

20 Şubat 2017 Pazartesi

GEÇMİŞE YOLCULUK - TRANSDİNYESTER

Nükleer savaş korkusu, soğuk savaş, iki kutuplu dünya, Varşova Paktı - NATO  zıtlaşması, Demir Perde ve ardındaki gizli ve gizemli SSCB, 40 yaşının altındakilerin pek hatırlamayacağı konular. 
Başkent Tiraspol'de İkinci Dünya Savaşından Kalma Tank
SSCB nasıl bir ülkeydi, nasıl bir yerdi diye merak ediyorsanız  bu merağınızı giderebileceğiniz bir yer var aslında. Hem de Türkiye'ye çok yakın, uçakla yaklaşık 1,5 saat mesafede. 


Burası Transdiyester. Moldova'nın Rusya yanlısı ayrlıkçı bölgesi. Başkenti Tiraspol olan Transdinyester, SSCB'nin dağılma sürecinde bağımsızlığını kazanan Moldova'dan ayrılmış ve Rusya dahil BM üyesi hiç bir devlet tarafından tanınmayan küçük bir devlettir. Transdinyester'in Moldova'da ayrılma sürecinde, 1990-1992 yılları arasında bölgede Rusların da katıldığı çok kanlı çatışmalar meydana gelmiştir. Bugün bölge sakin olup iki taraf arasında 1992 yılında başlayan görüşmeler çeşitli şekillerde devam etmektedir. 

Moldova'nın doğusundaki Turla (Dinyester) nehrinin doğu kıyısı boyunca uzanan Transdinyester, Kamenka, Ribnitsa, Dubasari, Slobozia, Grigoriopol bölgeleri ile Tiraspol ve Bender şehir idarelerinden oluşmaktadır. Transdinyester'e gittiğinizde zamandan koptuğunuzu ve geçmişe yolculuk yaptığınızı hissedebilir bir anda kendinizi SSCB'de bulabilirsiniz. Sınırları Rus askerleri tarafından korunan Transdinyester'de en çok konuşulan dil Rusça'dır. Meclis Yüksek Sovyet olarak anılmakta ve bölgenin bayrağı ile tüm resmi armalarında orak çekiç var olmaya devam etmektedir. Burası Rusya'dan daha Rusya bir yerdir. KGB bile ismini değiştirmemiş olup hala KGB olarak anılıyor.

Transdinyester Bayrağı
Başkent Tiraspol, geniş caddeleri, SSCB dönemi anıtları ve eski Sovyet tipi binaları ile sizi şaşırtacaktır. Transdinyester halkı fakir ancak Türkiye ve Türklere karşı ılımlıdır ve güleryüzlüdür. Önemli bir kısmı bavul ticareti veya ucuz tatil için daha önce Türkiye'ye gelmiştir. Küçük bir Gökoğuz (Gagauz) nüfusunun da bulunduğu bölgede Türkçe konuşan birisine rastlamak mümkün.


 
Bender Kalesi Duvarlarındaki Savaş İzleri Hala Canlı






Bender Müzesi


Transdinyesterin hatta Moldova'nın tarihi açıdan en önemli yeri ise kuşkusuz Bender'dir. Turla nehri kıyısına Türkler tarafından inşa edilmiş olan Bender Kalesi burada yer almaktadır. Kale askeri bir bölge içinde yer almasına karşın ziyarete açık. Oldukça iyi durumda olan kalenin içinde küçük bir müze de bulunmakta ve kalenin avlusu zaman zaman Transdinyesterli gönüllü Gökoğuz gençleri tarafından temizlenmektedir. Kalede denetimsiz kazıların yapıldığı ve burada bulunan Türklerden kalma bir çok eserin ve eşyanın önceki dönemlerde karaborsada satılmış olmasına karşın kalenin altında hala açılmamış mahzenlerin olduğu rivayet ediliyor.

Transdinyeter yakın tarih meraklıları için mutlaka gezilmesi gereken bir yer. Ucuz, yakın ve kesinlikle çok ilginç. Hala değişmemişken mutlaka gidin.  Ha..bir de bölgede üretilen konyak kaliteli ve çok ünlü... almak isteresniz.

Ama dikkat... rejim SSCB rejimi....hala.


YANLIŞ ANLAŞILMIŞ BİR KURABİYE - KAVALA KURABİYESİ


13 Şubat 2017 Pazartesi

DRACULA ASLEN TÜRK MÜYDÜ ?

Türklerin en azılı düşmanlarından olan ve hatta Türk düşmanlığının sembollerinden olan Kont Dracula yani gerçek adı ile Vlad TEPEŞ'i dünyada tanımayan, bilmeyen yoktur. Bram STOKER'in kitabına ve daha sonra bir çok sinema filmine, diziye konu olan ve ülkesinde büyük bir kahraman olarak kabul edilen Kazıklı Voyvoda, Vlad TEPEŞ'in Romanya'dan olduğu bilinir de hangi etnisiteye ait olduğu pek bilinmez.

Osmanlı topraklarında yaklaşık 6 yıl kalmış olan ve şehzade eğitimi alan Vlad TEPEŞ'in Türkçe bildiği kesindir. Ancak bu onu Türk yapmaz tabi. 

Vlad TEPEŞ'in ait olduğu Dracului ailesi Basarab hanedanının bir parçasıdır. Eflak Prensliği ve dolayısı ile Basarab hanedanı ise 13. yüzyılda bölgede egemen olan Toktemir ve oğlu Basarapa isimli Peçenek Türk'ü tarafından kurulmuştur. Modern Romanya'nın kökeni işte bu Eflak Prensliği ve Basarab Hanedanıdır. Türkler diğer bir çok doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bugün Romanya olarak bilinen devletin de oluşmasına büyük katkı yapmıştır. Bugün Romanya olarak bilinen topraklara geçmişte meşru olarak hükmetmek için yöneticilerin mutlaka Basarab hanedanı ile ilişkisi olması gerekmiştir. 

Dracului ailesi de soylarının Basarapa'ya dayandığını yani diğer bir deyişle Peçenek kökenli olduklarını iddia etmiştir. Gerçekten de Vlad TEPEŞ'in Basarapa'ya uzanan bir akrabalık ilişkisi vardır. Bugün bu ilişkiyi sergileyen bir tablo Kazıklı Voyvoda'nın Bran Şatosunda sergilenmektedir. 


 Vlad Tepeş'in Kalesinde bulunan Jeneolojik Şema

Diğer taraftan TEPEŞ'in ailesinin bir diğer kısmı ise Transilvanya'da yaşayan Sekellere dayanmaktadır. Macarca konuşan Sekeller yakın geçmişe kadar Romanya'daki Macar azınlığın bir parçası olarak görülmüş ancak son zamanlarda kökenlerinin Macar değil Türk olduğu ortaya çıkmıştır.

Şimdi...Vlad TEPEŞ veya Kont Dracula Türk mü değil mi karar sizin...Okumaya ve araştırmaya değer bir konu.


Filmlerde ihtişamlı olarak resmedilen ancak gerçekte ortalama bir anadolu konağından hallice olan Bran Şatosu.

RUSLARIN TÜRK SİLAHLARI

6 Şubat 2017 Pazartesi

BALKANLARDA BİR TÜRK MANASTIRI

Atamızın evini görmek için Selaniğe, rakı balık yapmak için Kavala'ya, denize gimek için de Halkidiki'ye gitmek artık bir çok Türk için yaz aylarında yapılması gerekenler arasında yer almaya başladı. 

Bu ziyaretler sırasında da  Osmanlı döneminde inşa edilen camileri, hanları, köprüleri ve diğer eserleri gururla ziyaret etmişizdir. Balkanlarda 16.000 civarında Osmanlı eseri olduğundan bahsedilmektedir. Biz Osmanlı diyoruz ama oralarda yaşayan insanlar Türk eseri diyor. Gerçekte ise durum çok farklı. Bu sayı sadece Osmanlı Müslüman Türk eserlerini kapsıyor. Bölgede Türkler tarafından yapılan eserlerin sayısı bu rakamın çok üstünde.

İşte size bir örnek: Kutlumuş Manastırı. 


Halkidiki'nin Türkiye'ye en yakın ayağı olan Athos dağında bulunan Kutlumuş (Koutloumousiou) Manastırı Osmanlı'dan çok önce 11.yy'da Kutalmış'ın soyundan geldiği iddia edilen bir Selçuklu Türk olan Kutlumuş tarafından inşa edilmiştir. Hatta Kutlumuş, günümüzde Rum Ortodoks kilisesi tarafından aziz olarak tanınmaktadır.


Tarihi süreç içinde dördüncü haçlı seferi, 14. yy'da Frenkler ve Katalanlar tarafından yıkılan, 18., 19. ve 20. yy'daki yangınlarda harap olan manastırın kütüphanesinde halen en eskisi 9. yy'dan kalma 850 el yazması ve 1550-1890 yılları arasında basılmış 4.000'den fazla eski baskı kitap vardır. Bunlar arasında Yunanca, Latince, Romence, İngilizce ve Fransızca belgelerin yanısıra Türkçe belgeler de vardır. 

Manastır'da var olan binaların tamamına yakını sonraki yüzyıllarda inşa edilmiş olsa da manastır bir Türk tarafından kurulmuştur. Kutlumuş Manastırı Athos Dağının kuzey doğu kısmında, Karyes kasabasının hemen yakınında yer alıyor. Selanik'ten dönerken bir uğrayın derim. 

Yalnız dikkat !!! yollar kötü ve daha da önemlisi müessese damlı ziyaret kabul etmiyor. 😃



4 Şubat 2017 Cumartesi

YUNAN DONANMASININ HAYALET GEMİSİ

Yunanistan Deniz Kuvvetleri Akdeniz'deki hatırı sayılı donanmalardan birine sahiptir. Çeşitli tipte gemiler denizaltılar ve silah sistemlerine sahip olan Yunan Deniz Kuvvetlerinde geçmişte çoğunlukla ABD ihtiyaç fazlası gemiler görev yapmıştır.

Şimdi... ABD deniz Kuvvetlerinin yapmış olduğu iddia edilen Philadelphia deneyi ile ilgili okumuşsunuzdur. Yine de bilmeyenler için kısaca özetlemek istiyorum. İddiaya göre ABD donanmasına ait bir destroyer olan DE 173 borda numaralı USS Eldridge, 1943 yılı yazı ve sonbaharında Philadelpihia deneyi olarak anılan iki deneye tabi tutulmuş, birinci deneyde gemi gözle görülmez hale gelmiş, ikinci deneyde ise gemi bir anda Philadelphia'dan 320 km uzakta olan Norfolk Virginia'ya "ışınlanarak" gidip gelmiştir. ABD Deniz Kuvvetleri tarafından inkar edilen deney sonunda, gemide bulunan askerlerin bir kısmının gemi gövdesi ile bütünlemiş olduğu, bir kısmının akli dengesini yitirdiği, bir kısmının içlerinin dışlarına çıktığı, bir kısmının da kaybolduğu, gemideki anormalliklerin daha sonra da devam ettiği iddia edilmiştir.

USS Eldridge

USS Eldridge, Cannon sınıfı bir destroyer olup 27 Ağustos 1943'te denize indirilmiş ve İkinci Dünya Savaşında çoğunlukla Akdeniz'de görev yapmıştır. Savaşın sona ermesi ile 1951 yılında Amerikan askeri yardımı çerçevesinde aynı sınıftan olan USS Slater (DE 766), USS Ebert (DE 768) ve Garfield Thomas (DE 193) ile birlikte Yunanistan'a hibe edilmiştir. USS Eldridge Yunan Deniz Kuvvetlerinde Leon II (D-54) ismi ve borda numarası ile 1992 yılına kadar görev yapmıştır.

Leon II (D-54)

Yunan donanmasında iken çoğunlukla Türk karasuları sınırında Doğu Ege ve On iki ada civarında görev yapan gemi son yıllarında eğitim gemisi olarak da kullanılmıştır. İşin ilginç yanı, gemi ile ilgili şikayet ve dedikodular devam etmiş, gemide bulunan Yunanlı subay ve erlerin açıklanamayan olaylarla karşı karşıya geldikleri iddia edilmiştir. Yunan silahlı kuvvetlerinde hatırı sayılır bir "hayalet" faaliyeti bulunmayan sivil hayatta ise para makinesi olabilecek olan bu geminin sonu da hazindir.
Leon II (D-54)

Yunan donanmasında Aetos II (D-01) ismi ve borda numarası ile görev yapan USS Slater (DE 766) görevden alındıktan sonra 1993 yılında ABD Destroyers Escort Sailors Association tarafından 275.000 Dolara satın alınıp müze haline getirilirken çok büyük bir üne sahip, büyük bir pazarlama potansiyeli bulunan USS Eldridge yani Leon II (D-54) maalesef 1999 yılında Pire merkezli V&J Scrapmetal Trading Ltd. şirketi tarafından sökülmüş ve yok edilmiştir. Şüpheciler bunun deney ile ilgili kanıtların ortadan kaldırılması için özellikle yapıldığını iddia edecektir.
USS Slater (DE 766) ise bugün Albany, New York'ta Hudson nehri üzerinde müze olarak emeklilik hayatı sürmektedir.
USS Slater

DRACULA TÜRK MÜYDÜ





3 Şubat 2017 Cuma

MAKEDONYA'NIN MOSTAR'I


Son yıllarda Türklerin en sık ziyaret ettiği yabancı ülkelerden biri hiç şüphesiz Makedonya'dır. Üsküp, Ohri, Struga, Kalkandelen, Kumanova, Köprülü, Debre ve Resne gibi şehirler hem en çok bilinenler hem de en çok ziyaret edilenlerdir. Özellikle Üsküp ve Ohri sahip oldukları Türk eserleri ve doğal güzellikleri ile Türklerin ilk tercihleri arasında yer almaktadır. Ancak Makedonya bir çok gizli hazineye sahiptir. Bunlardan biri Kıratova'dır (Kratovo). Kıratova Makedonya'nın kuzey doğusunda yer alan küçük ancak bir o kadar da güzel bir kasabadır. Sahip olduğu altın, gümüş ve bakır madenleri nedeni ile 1300'lü yıllardan itibaren önemi artan Kıratova Türklerin egemenliğinde de önemini sürdürmüş, Osmanlı İmperatorluğu'nun Avrupa'daki en önemli ikinci darphanesi Kıratova'da yer almıştır. 1689 yılında Avusturya Macaristan İmperatorluğu'nun eline geçen kasaba Üsküp'le aynı kaderi paylaşarak işgalciler tarafından yakılmıştır. Daha sonra tekrar Türklerin eline geçen kasabanın 4500 kişilik nüfusunun en azından yarısı Türklerden oluşmaktaydı. Ancak Kıratova 1912'te Sırbistan Krallığının eline geçince Türk nüfus da göçe zorlanmıştır.




Kıratova'nın sembolik yapıları sahip olduğu taş kulelerdir. Koruma ve depolama amacı ile inşa edilmiş bu kulelerden geçmişte 12 tane varken günümüzde 6 tane kalmıştır. Bunlar Saat Kulesi, Emin Bey Kulesi Simiç Kulesi, Zlatkoviç Kulesi ve Hacı Kostov Kulesidir. 





Kıratova'da depolama veya savunma amacı ile inşa edilmiş kuleler. Aralarında en iyi korunmuş olanı saat kulesi olup içinde bir cafe bulunmaktadır.



Kıratova'nın sahip olduğu bir başka değer de köprüleridir. Türk dönemine ve sonraki dönemlere ait köprüler bu küçük kasabanın Makedonya'nın Mostar'ı olarak anılmasının nedenidir. 






Restore edilmiş bir Türk hamamının da bulunduğu Kıratova'nın Makedonya'nın diğer şehirlerinden ayrılmasına neden olan bir diğer özelliği ise sahip olduğu dev ağaçlardır. Karşı Bahçe (Karshi Bavcha) parkında bulunan iki devasa çam ağacının 14 üncü yüzyılda ekildiği düşünülmektedir. 



Altında ezildiğinizi hissettiğiniz dev çam ağaçları



Kratova'ya ulaşım göreceli olarak kolaydır. Araç ile Kumanova üzerinden gidilen Kıratova Üsküp'e yaklaşık 80 km veya 1 saatlik mesafededir. Makedonyanın yeşil doğası içinde yer alan Kıratova çok dar küçük alan içinde bir çok doğal ve kültürel güzellikler sunabilecek ender yerlerden biridir. 



Yolunuz Makedonya'dan geçerse Kıratova'yı görmeden geri gelmeyin. 


TÜRK MANASTIRI