8 Eylül 2018 Cumartesi

HO Şİ MİNH OSMANLI'YA KARŞI

Tarih çok ilginç detaylar ve rastlantılar ile doludur. O savaş burada yapıldı, bu anlaşma şu tarihte imzalandının ötesinde uzun süre görmediğimiz detaylar gizlidir tarihi olaylarda. Bugün bile ülkemize uzak olan Vietnam'ın kurucusu Ho Şi Minh ile ilgili bilgi de bu ilginç olaylardan biridir.

Ho Şi Minh 1890 yılında Fransız yönetimi altındaki Vietnam'da dünyaya gelmiş ve genç yaşından itibaren dünyayı tanımak için çeşitli işlerde çalışarak gezmeye başlamıştır. Fransız Komünist Partisinin de kurucularından olan Ho Şi Minh 1916 yılında Fransız ordusunda aşçı ve fotoğrafçı olarak görev yapmıştır. O zamanlar Almnya, Avusturya Macaristan İmperatorluğu ve Bulgar birliklerine karşı oluşturulan Makedonya Cephesinde yer alan Fransız Birliklerinde görev yapan Ho Şi Minh bugün Yunanistan'da bulunan ve kısa bir süre önce Osmanlı şehri olan Vodena (Edessa) şehrinde bulunmuştur. Bu arada Makedonya cephesi ile doğrudan teması olmayan Osmanlı da çatışmalara birkaç bin asker ile katılmış hatta şehitler vermiştir
Ho Şi Minh 21 yaşında

Ho Şi Minh doğrudan Osmanlı İmperatorluğuna karşı savaşmamış olsa da kısa bir süre önce Türk toprağı olan bir bölgede dolaylı olarak karşı cephede yer almıştır. Bu da ilginçtir.

2 Eylül 2018 Pazar

RAHİBE TERESA'NIN SIRRI


Yirminci yüzyılın en tanınmış simalarından biri de hiç şüphesiz Rahibe Teresa'dır. 
Rabibe Teresa

Büyük bir iyiliksever olarak tanınan rahibe Tereza 1979 yılında Nobel barış ödülüne layık görülmüş, 2016 yılında da Papa tarafından aziz ilan edilmiştir. Öldüğü 1997 yılına kadar tüm dünya liderleri tarafından saygı ile karşılanmış ve ünü Papa'nın ününü dahi geçmiş olan Rahibe Teresa aslen...Osmanlı vatandaşıdır. 

Osmanlı İmperatorluğu'nun Üsküp şehrinde 26.08.1910 tarihinde doğan rahibe Teresa'nın da etnik kimliği tartışma konusudur. Sahip olduğu olağanüstü popülerlik sebebiyle tüm ilgili taraflar Rahibe Teresa'nın kimliği ve mirasını sahiplenme peşindedir. Arnavutlar rahibe Teresa'nın Arnavut soylu olduğunu,  Makedonlar Makedon soylu olduğunu iddia etmektedir. Bir kısım insan Rahibe Teresa'nın Rom kökenli olduğunu iddia ederken bir kısmı da Ulah olabileceğini ifade ediyor. Bu durum Makedonya, Arnavutluk, Papalık ve hatta Hindistan arasında düşük çaplı anlaşmazlıklara neden olmuştur.

Ancak bu tartışmalarda çok da değinilmeyen bir konu var. Rahibe Teresa'nın ismi. Rahibe Teresa'nın gerçek ismi Gonca BOYACI'dır. Yani adı ve soyadı ile olabildiğince Türkçe. 

Hayırseverliği bazı araştırmacılar tarafından eleştirilen Rahibe Teresa'nın Türk kökenli olup olmadığı tartışma konusudur ancak isminin Arnavut, Makedon, Ulah veya Rom değil de Türk ismi olduğu, kendisinin de Osmanlı vatandaşı olduğu tartışılmazdır. 


11 Şubat 2018 Pazar

TÜRKLERİN İSTANBUL'U BİRİNCİ FETHİ

Yok, 1453'te değil. İstanbul'un Türkler tarafından ilk fethi çok önceleri gerçekleşmişti. Tarih kitaplarında pek öğretilmez. Olay bilinir ama Türklerin payı pek bilinmez.

İstanbul 1453 yılına kadar çeşitli Türk halkları tarafından defalarca kuşatılmış ve fethedilmeye çalışılmıştır. Hunlar, Peçenekler, Kumanların yaptığı gibi. Bu fetih girişimlerinin bir çoğu Doğu Roma tarafından ancak başka Türk boylarının yardımı ile  engellenebilmiştir. 

Bilindiği üzere İstanbul yani Kostantinupolis 1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Latinler tarafından ele geçirilimiş ve Doğu Roma İmperatorluğuna son verilerek İstanbul Latin İmperatorluğu kurulmuştur. Bu devletin sonu ise çok uzun olmayacaktı. İzmit'te devam eden Doğu Roma devleti çeşitli seferler İstanbul'u geri almaya çalışacak ancak surları aşamayacaktı. Başarısız girişimler sonrasında 25 Temmuz 1261 tarihinde İstanbul beklenmedik bir şekilde çok küçük bir birlik tarafından ele geçirilmiş ve Doğu Roma İmperatorluğu idaresi yeniden tesis edilmiştir.

Buraya kadar anlatılanlar çoğunlukla bilinmektedir. Genellikle bilinmeyen veya anlatılmayan ise İstanbul'u alanların kimliğidir. Evet, İstanbul Latin devletinin sonunu getiren ve kenti yine Doğu Roma İmperatorluğu'na iade eden birlik 800 kişilik bir Kuman Türk birliğidir. 

Aleksios Komninos Stratigopulos komutasındaki 800 askerlik Kuman birliği bölgede keşif faaliyetleri gerçekleştirirken Latin ordusunun şehir surları dışında ve  Venedik donanmasının seferde olduğunu öğrenmiş ve şehri ele geçirme girişiminde bulunmaya karar vermiştir. 24 Temmuz akşamı bugün Silivri Kapı olarak anılan Pege kapısının yakınında bulunan bir manastıra gizlenen Kuman birliğinin bir kısmı gizli bir geçitten şehir surlarının içine girmiş ve nöbetçileri etkisiz hale getirerek surları açmıştır. İçeri giren Kumanlar çok kısa çatışmalar sonrasında şehri ele geçirmiş ve 15 Ağustos tarihinde imperator Mihail şehre girerek Doğu Roma İmperatorluğu tekrar tesis edilmiştir. Burada en az ifade edilen ise komutan Aleksios Komninos Stratigopulos'un etnik kimliğidir. Stratigopulos'un Komni ailesi ile bağları olduğu iddia edilirken bazı tarihçiler Komni ailesinin adından da anlaşılacağı gibi Kuman soylu olduğunu ifade etmektedir.


Silivri Kapı
Bu olayın hiç üzerinde durulmamış folklorik bir ilginç yanı daha vardır. Bugün dinci ve milliyetçi Yunan çevrelerinde  İstanbul'un Sarışın Ulus tarafından kurtarılacağı ve Bizans'ın tekrar kurulacağına dair bir kehanete güçlü bir inanç çok yaygındır. Yunanlılar, kehanetin Büyük Konstantin zamanından beri var olduğuna ve bu Sarışın Ulus'un Ruslar olduğuna inanıyor. Oysa tarihte Sarışın Millet olarak adlandırılan tek millet vardır o da Kumanlar'dır. Bilindiği gibi Kuman kelimesi ve Kumanlar için kullanılan Polovesti kelimesi sarışın, sarı, soluk anlamına gelmektedir. 

Yani bir anlamda kehanet doğru çıkmış ancak İstanbul'u Ruslar yerine Kuman Türkleri ele geçirmiş ve 1261 yılında Bizansı  tekrar tesis etmiştir. 
Kuman Savaşçı


4 Mayıs 2017 Perşembe

YUNAN ADALARINDAKİ EVLER NEDEN BEYAZ ?

"Ne biçim soru bu ? Beyaz, adalardaki evlerin yüzyıllardır devam eden gelenkesel rengidir" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama durum öyle değil. Hatta, gerçek sizi çok şaşırtacak. 


Herşeyden önce 20.yy öncesinde adalardaki evler boya ile boyalı değildi çünkü beyaz boya  ancak 1905-1915 yıllarından itibaren toplu olarak üretilmeye başlanmıştır. Bunun yerine kireç kullanılmıştır. 

Beyaz renk Santorini dışındaki adalarda kullanılırken Santorini'de evler son derece canlı ve değişik renklere boyanıyordu. Kırmızı, sarı, mavi ve kahverengi geniş bir şekilde kullanılan renkler arasındaydı. Ev boyaları Santorini'de pratik bir ihtiyaçtan çok bir tasarım kaygısını temsil ediyordu. Her şeyden önce adalarda tümden beyaz kullanma geleneği alışkanlığı yoktu. 

Ancak tüm bunlar 1967 Albaylar Cuntası ile sona erdi. 1974 yılına kadar devam eden darbe döneminde çeşitli renklerin çeşitli yasa dışı ilan edilmiş siyasi partileri (Kırmızı = Komünist Partisi) akla getiriyor bahanesi ile yasa ile tüm evlerin beyaza boyanması emredilmiş. 
Cunta Hükümeti
Darbe hükümetinin  bu yasası sayesinde beyaz evler bugün Yunan turizminin markası haline gelmiş durumda. Yasa cunta hükümetinin sona ermesinden sonra dahi değiştirilmemiş olup günümüze kadar korunmuş. Bu süre içinde sadece bir kaç evin açık pembe, açık sarı gibi renklere boyanmasına izin verilmiştir.

Bu günlerde ise Yunanistan Kültür Bakanlığı ve yerel idarelerin de dahil olduğu tartışmalarda yasanın kaldırılması ve evlerde canlı renklere izin verilmesi gündemde. Yani yakında bu görüntülere veda edebilirsiniz.



3 Nisan 2017 Pazartesi

ODİSSYA'DAKİ ŞİFRELER

Odisseas'ın Talipleri Öldürme Anı

Okumamış olsanız da Omiros'un yazdığı Odissiya destanını bilirsiniz. Dünyanın en çok okunan en eski başyapıtlarından biri olan Odissiya destanı İthaki Kralı Odisseas'ın Truva savaşını kazandıktan sonra memleketine dönüşünü anlatır. Odisseas'ın Truva'da İthaki'ye dönüşü 10 yıl sürmüş ve yol boyunca çeşitli maceralar atlatmıştır. Yurduna vardığında ise evinde eşi Pinelopi ile evlenmeyi, mallarına el koymayı bekleyen müstakbel eş adayları ile karşılaşır. Eşini büyük bir sabırla 20 yıl bekleyen Pinelopi'nin talipleri 108 kişidir. Truva Savaşının da destana göre 10 yıl sürdüğünü unutmayalım. Bu taliplerin bir kısmı yetenekli savaşçılardır ve Odisseas'ın bunlardan kurtulması kolay olmayacaktır. Ancak Odisseas sabırlı, zeki, düşünen, planlayan ve planlarını uygulayan biridir. Zaten bu nedenle de bilgeliği temsil eden tanrıça Athena'nın sevgili kuludur.


Odisseas İthaki'ye vardığında en büyük isteği eşini, malını mülkünü yani dünyasını geri almaktır. Evine ilk vardığında büyük heyecanına rağmen kimliğini belli etmez. Ancak zamanı geldiğinde acımasızca saldırır ve bir bir rakiplerini yok eder. Destandaki şifreler de burada ortaya çıkar. 
Pinelopi
En güçlü rakibi ANTİNOOS'tur. Bu sadece bir isim değildir. Antinoos Yunanca'da anlamı "Akıl Karşıtı"dır. Akla karşı olan, aklımızın durmasına neden olan doğru düşünmemizi engelleyen her şeyi temsil eder. Akla uygun davranmamak gerçekte insanlığın en büyük tehdidi değil mi ? Bu nedenle ilk olarak ölmesi gereken odur. Ve Odisseas onu boğazına bir ok atarak öldürür. Yani konuşmasını ve daha fazla olumsuz etkilemesini engelleyerek!!! 

Bir sonraki rakibi EVRİMAHOS'tur. Yani kelimenin Yunanca anlamı ile "savaşta her yolu kullanan". AMFİNOMOS yani "Yasa Karşıtı" üçüncü rakibi Odisseas'ın. Amfinomos yani yasayı istediği gibi kendi çıkarına yorumlayanın da öldürülmesinden sonra sıra AGELAOS'a gelir. Agelaos ise "Halkı Güden" anlamına geliyor. Odissiya'da isimlerin tesadüfi olmadığı ortaya çıkıyor. Odisseas kişilerle değil kavramlarla savaşıyor aslında. Akılsızlık, kanunsuzluk, kural tanımazlık gibi kavramlar Odisseas'ın gerçek düşmanları.

İthaki Adası

20 Mart 2017 Pazartesi

İÇİNDE TÜRK YAŞAMAYAN TÜRK ŞEHRİ


Osmanlı döneminde karakol olan Kumanova Belediye Binası
Balkanlarda ismi Türkçe olan yüzlerce, binlerce yerleşim yeri vardır. Bunlardan bir çoğunda hala Türk soylu insanlar yaşamaktadır. Ama aralarında bir tanesi var ki ismi olabildiğince Türk ancak içinde yaşayanlar Türk olmadığını iddia etmektedir. Bu şehir Makedonya'nın kuzey doğusunda yer alan Kumanova şehridir.

Kuman Soylu ve Eşi
Kolaylıkla anlaşılacağı üzere şehrin ismi 12 yy'da bölgeye yerleşmiş olan Kıpçakların batı kolu olan Kuman'lardan gelmektedir. Kuman - Oba yüz yıllar boyunca Kumanların merkezlerinden biri olmuş ve kültürlerinin izleri bugüne dek oldukça canlı olarak devam etmiştir. Zamanla bölgedeki Kumanlar Hristiyanlaşmış ve daha sonra da Kiril alfabesinin yayılmasının da yardımı ile Bulgarlaşmış veya Sırplaşmıştır. Ne yazık ki bu asimilasyonun daha çok Osmanlı İmperatorluğu döneminde yer aldığı düşünülmektedir. Osmanlı bölgeyi ilk olarak ele geçirdiği zaman muhtemelen Türkçe konuşan topluluklarla karşılaşmıştır. Unutmayalım ki Kumanlar daha kuzeyde 19'uncu yüzyıla kadar bir devlet olarak varlıklarını sürdürmüştür.

Bugün Kumanova'da neredeyse hiç Türk yaşamamaktadır. Türkler 19'uncu yy'dan itibaren Anadolu'ya göç etmeye başlamıştır. Son olarak 1950'lerde gerçekleşen göç dalgası bölgenin Türk nüfusunun yok olmasına neden olmuştur. Makedonya'da 2002 yılında yapılan sayımda Kumanova'nın nüfusu 105.000 kişi olarak hesaplanırken Türklerin sayısı 292 olarak belirlenmiştir. Bugün bu sayının, iş bulma endişesi, okul yokluğu, siyasi partilerin ve dini kurumların baskısı ile daha da azaldığı düşünülmektedir.

Ancak her şeye rağmen Türk kültürü Kumanova'da yaşamaya devam ediyor. Hem de Osmanlı değil Orta Asya Türk kültürü yaşıyor Kumanova'da. Bunu tarihi binalarda ve diğer yapılarda pek göremezsiniz. Bakmanız gereken yer bölge insanlarının örf ve adetleri, düğünleri, geleneksel kıyafetleridir.
Makedonya Müzesi
Makedonya Müzesi
Bir örnek verelim. Makedonya Üsküp'te Mustafa Paşa Camii ve Kurşunlu Han arasında Makedonya Müzesi (Muzej na Makedonija)  bulunmaktadır. Müzenin koleksiyonları arasında Makedonya'nın çeşitli bölgelerinden gelen geleneksel kıyafetler mevcut. Bunların bir çoğunda karşılıklı etkileşimin sonucu olarak anadoluda görülen motifler ve süslemeler görülebilir. Ancak Kumanova bölgesi kıyafetleri sanki doğrudan Orta Asya'dan gelmiş gibidir. 

Bölgede hala yaşatılan bir çok adet de Şamanist ögeler içermekte. Kumanova'nın özellikle köyleri derin Kuman izleri taşıyor. 
Makedonya Müzesindeki Kumanova Bölgesi Kadın Kıyafeti
DRACULA TÜRK MÜYDÜ

2 Mart 2017 Perşembe

RUSLARIN TÜRK SİLAHLARI

Bizim müteahhitler yeni sitelere İngilizce, Yunanca ve Latince isimler vere dursun, Ruslar bir çok silah sistemine Türkçe isimler vermiş. Bu silahlardan bazıları çok yaygın kullanılırken bazıları da çok sofistike silah sistemleri. Örneğin Sukhoi Su-47 BERKUT. Berkut veya Bürgüt, Türkçe bir kelime olup kaya kartalı veya altın kartal için kullanılmaktadır. Su-47 BERKUT ise ileri teknolojiye sahip yüksek manevra kabiliyetli deneysel bir avcı uçağıdır. Uçağın en önemli özelliği ileri ok açılı kanatları olup seri üretime geçip geçmeyeceği belli değil.

Su-47 Berkut
Sırada çok daha basit ama çok daha geniş kullanımda olan bir silah var. PKP 6P41 Pecheneg. Pecheneg kelimesinin anlamını anlatmamıza gerek yoktur her halde. 7.62×54mm mermi kullanan PKP 6P41 Pecheneg, Mikhail KALASHNIKOV tarafından tasarlanan PKM makineli tüfeğinin gelişmiş versiyonu.

PKP 6P41 Pecheneg
Bir başka sofistike silah sistemi ise NATO adı SA-19 Grisom olan 2K22 Tunguska. 1980'lerde geliştirilen sistem, zırhlı ve paletli bir araç üzerinde 30 mm'lik iki top ve dört füze sistemi bulunan bir alçak irtifa hava savunma sistemi. Sistemin ismi Yenisey'in bir kolu olan Tunguska nehrinden gelmektedir. Tunguzka nehrine adını veren Tunguz halkı da Türk ve Moğollara akraba olan bir halktır.

2K22 Tunguska
73N6 Baikal-1 karmaşık ortamlarda bir çok hava savunma bataryası ve hava savunma sistemini kontrol etmek için tasarlanmış bir komuta kontrol merkezi. Türkiye'de sıklıkla gündem maddesi olan S-300 hava savunma sistemlerinin kontrolünde de kullanılan bu cihazın isminin ne kadar Türkçe olduğu da ortada.
73N6 Baikal-1

Ural Marka askeri kamyonlar
Çok sayıda Ural marka kamyon dışında Türkçe kökenli isimlere sahip zırhlı araçlar da var. Onlardan biri olan SBA-60K2 Bulat Kamaz ve Zaschita şirketleri tarafından geliştirilmiş 6x6 tekerlekli zırhlı personel taşıyıcısı. Bulat kelimesi Türkçe olup anlamı Polat kelimesi ile aynıdır.
SBA-60K2 Bulat
Kurganets 25. İsmi Türkçe Kurgan, Korugan kelimesinden gelmektedir. Rusya'nın ilk olarak 2015 zafer günü kutlamalarında sergilediği 25 tonluk paletli bir ZMA'dır.

Kurganets 25
Rus Hava Kuvvetleri tarafından kullanılan erken uyarı uçaklarından biri Ilyushin Il-86VKP/Il-87 Aimak. Rusça'da bölge anlamına da gelebilen Aimak kelimesi Türkçe Oymak ve Moğolca Aimag'dan geliyor.
Ilyushin Il-86VKP/Il-87 Aimak
Kara Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri gibi Rus Deniz Kuvvetleri'nde de Türkçe isimli gemi ve silah sistemleri var. Bunlardan biri modern güdümlü füze korveti Proje 22800 Karakurt. Gemi tipinin isminin anlamı oldukça açık değil mi ?
Karakurt
Proje 21630 Buyan sınıfı korvet de yine Türk Moğol kökenli isme sahip. Adını Türk/Moğol mitolojisinde efsanevi hakan Buyan Han'dan alıyor.
 
Buyan sınıfı korvet Astrahan
Rusya'da Türkçe kökenli kelime kullanımı uzaya da çıkmış durumda. Rusya'da en son geliştirilen roket ailesinin adı Angara'dır. Mevcut bir çok roket sisteminin yerini alması planlanan Angara roketlerinin ismi için Türkiye'nin başkenti Ankara'dan esinlenilmiş değil ama Baykal gölüne ve Yenisey nehrine bağlı olan Angara nehrinden esinlenilmiştir. Angara kelimesi de Türk/Moğol kökenlidir.
Angara
Rusya'da bunlar gibi daha bir çok Türkçe kökenli isimli cihaz ve sistem üretilmiştir. Ancak son olarak dünyanın en çok bilinen silahı olan AK-47 Kalashnikov ve Kalashnikov ailesinin diğer silahlarının tasarımcısı Mihail KALASHNİKOV'un Altay doğumlu olduğunu ve Kalashnikov isminin ilk yarısı olan Kalaş kelimesinin Türkçe kökenli olduğunu hatırlatalım.
Mihail KALASHNIKOV ve AK-47



YUNAN DONANMASININ HAYALET GEMİSİ





25 Şubat 2017 Cumartesi

YANLIŞ ANLAŞILMIŞ BİR KURABİYE - KAVALA KURABİYESİ


Edirne'yi ziyaret ettiyseniz çarşıda, pazarda, her yerde "Kavala Kurabiyesi" satıldığını görürsünüz. Bunun Edirne'ye has olduğu ve geleneksel olduğu söylenir. O zaman adı niye Edirne Kurabiyesi değil de Kavala Kurabiyesi ? 

Karayolu ile Yunanistan'a gidenler bu kurabiyelerin orijinallerinin aslında Kavala civarında üretildiğini ve satıldığını bilirler. Bu durumda doğrusunun Kavala kurabiyesi olması gerekmez mi ?Gerekir ama... aslında Kavala Kurabiyesi de değildir ki. Çünkü ilk olarak Kavala'da değil Kavala'ya yakın Nea Karvali'de (Yeni Karvali) üretilmiştir. Yunanistan'da zaten Nea Karvali Kurabiyesi olarak bilinir. Yani Edirne'nin geleneksel Kavala kurabiyesinin aslında ne Edirne ile ne de Kavala ile ilgisi vardır. Yani bu muhteşem lezzet Yunanistan'ın Nea Karvali bölgesine aittir...mi?

Nea Karvali

Biraz öyle biraz da değil. Nea Karvali bölgesi Kurtuluş Savaşı sonrası ile mübadele sonucunda Türkiye'den gelenler ile iskan edilmiştir. Türk egemenliği döneminde Çırpıntı Çınar köyünün bulunduğu bölgeye Aksaray'ın bugün Güzelyurt olarak bilinen ilçesinde yaşayan Ortodoks Karamanlılar yerleştirilmiş. Hamur işleri ile ünlü olan Nea Karvali sakinleri bugün dahi Anadolu Türk geleneklerini sürdürmekte ve dini günlerde şamanist öğeler taşıyan kutlamalar yapmaktadır. Güzelyurdun önceki ismi de Gelveri'dir. Karvali ile Gelveri arasındaki benzerlik ortadadır. 

Bu günlerde Yunanistan'da da her yerde Nea Karvali kurabiyesi yapılıyor. Ancak ortaya çıkan büyük talep nedeni ile çoğu tanıdık marka bile toplu üretime geçmiş olup eski lezzet kaybolmaya yüz tutmuştur. İyi bir Karvali kurabiyesini tanımlayan şey tabi ki kullanılan malzemedir. Karvali kurabiyesinin en önemli lezzet girdisi de kullanılan yağdır. Piyasada üretilen kurabiyelerin çoğunda margarin benzeri yağlar kullanılırken çok az üretici kurabiyeye tadını veren gerçek tereyağı kullanmaktadır. Bu çerçevede son zamanlara İskeçe'de bulunan Hakan (İsmetoğlu) ve Mustafa (Celalettinoğlu) ustaların yaptığı Karvali kurabiyeleri dikkat çekmektedir. Özellikle İskeçe Karnavalı sırasında adlarını duyuran Hakan ve Mustafa ustaların butik üretimi sayesinde, orijinal tarife uygun kurabiye yiyebilirsiniz. 

Bir sonraki İskeçe ziyaretinizde aklınızda olsun.😊

20 Şubat 2017 Pazartesi

GEÇMİŞE YOLCULUK - TRANSDİNYESTER

Nükleer savaş korkusu, soğuk savaş, iki kutuplu dünya, Varşova Paktı - NATO  zıtlaşması, Demir Perde ve ardındaki gizli ve gizemli SSCB, 40 yaşının altındakilerin pek hatırlamayacağı konular. 
Başkent Tiraspol'de İkinci Dünya Savaşından Kalma Tank
SSCB nasıl bir ülkeydi, nasıl bir yerdi diye merak ediyorsanız  bu merağınızı giderebileceğiniz bir yer var aslında. Hem de Türkiye'ye çok yakın, uçakla yaklaşık 1,5 saat mesafede. 


Burası Transdiyester. Moldova'nın Rusya yanlısı ayrlıkçı bölgesi. Başkenti Tiraspol olan Transdinyester, SSCB'nin dağılma sürecinde bağımsızlığını kazanan Moldova'dan ayrılmış ve Rusya dahil BM üyesi hiç bir devlet tarafından tanınmayan küçük bir devlettir. Transdinyester'in Moldova'da ayrılma sürecinde, 1990-1992 yılları arasında bölgede Rusların da katıldığı çok kanlı çatışmalar meydana gelmiştir. Bugün bölge sakin olup iki taraf arasında 1992 yılında başlayan görüşmeler çeşitli şekillerde devam etmektedir. 

Moldova'nın doğusundaki Turla (Dinyester) nehrinin doğu kıyısı boyunca uzanan Transdinyester, Kamenka, Ribnitsa, Dubasari, Slobozia, Grigoriopol bölgeleri ile Tiraspol ve Bender şehir idarelerinden oluşmaktadır. Transdinyester'e gittiğinizde zamandan koptuğunuzu ve geçmişe yolculuk yaptığınızı hissedebilir bir anda kendinizi SSCB'de bulabilirsiniz. Sınırları Rus askerleri tarafından korunan Transdinyester'de en çok konuşulan dil Rusça'dır. Meclis Yüksek Sovyet olarak anılmakta ve bölgenin bayrağı ile tüm resmi armalarında orak çekiç var olmaya devam etmektedir. Burası Rusya'dan daha Rusya bir yerdir. KGB bile ismini değiştirmemiş olup hala KGB olarak anılıyor.

Transdinyester Bayrağı
Başkent Tiraspol, geniş caddeleri, SSCB dönemi anıtları ve eski Sovyet tipi binaları ile sizi şaşırtacaktır. Transdinyester halkı fakir ancak Türkiye ve Türklere karşı ılımlıdır ve güleryüzlüdür. Önemli bir kısmı bavul ticareti veya ucuz tatil için daha önce Türkiye'ye gelmiştir. Küçük bir Gökoğuz (Gagauz) nüfusunun da bulunduğu bölgede Türkçe konuşan birisine rastlamak mümkün.


 
Bender Kalesi Duvarlarındaki Savaş İzleri Hala Canlı






Bender Müzesi


Transdinyesterin hatta Moldova'nın tarihi açıdan en önemli yeri ise kuşkusuz Bender'dir. Turla nehri kıyısına Türkler tarafından inşa edilmiş olan Bender Kalesi burada yer almaktadır. Kale askeri bir bölge içinde yer almasına karşın ziyarete açık. Oldukça iyi durumda olan kalenin içinde küçük bir müze de bulunmakta ve kalenin avlusu zaman zaman Transdinyesterli gönüllü Gökoğuz gençleri tarafından temizlenmektedir. Kalede denetimsiz kazıların yapıldığı ve burada bulunan Türklerden kalma bir çok eserin ve eşyanın önceki dönemlerde karaborsada satılmış olmasına karşın kalenin altında hala açılmamış mahzenlerin olduğu rivayet ediliyor.

Transdinyeter yakın tarih meraklıları için mutlaka gezilmesi gereken bir yer. Ucuz, yakın ve kesinlikle çok ilginç. Hala değişmemişken mutlaka gidin.  Ha..bir de bölgede üretilen konyak kaliteli ve çok ünlü... almak isteresniz.

Ama dikkat... rejim SSCB rejimi....hala.


YANLIŞ ANLAŞILMIŞ BİR KURABİYE - KAVALA KURABİYESİ